Üç Aylar Geldi: Bir Takvim Yaprağı Değil, Bir Vicdan Çağrısı
...

Ramazan BÜLGEN
ramazanbulgen33@gmail.com -
Bazı zamanlar vardır; takvimde yer değiştirir ama asıl değişmesi gereken insanın içidir. Üç Aylar tam da böyle bir zamandır. Bir “dini dönem” olmaktan çok, bir farkına varma mevsimi, bir durup düşünme eşiği, bir yeniden toparlanma davetidir.
Recep, Şaban ve Ramazan…
Bu üç ay, hayatın hızına kapılıp kendini ihmal eden insan için adeta ilahi bir hatırlatmadır:
“Dur. Nereye gidiyorsun? Ne biriktiriyorsun? Ne kaybediyorsun?”
Bugün insanın en büyük sorunu imkânsızlık değil; farkındalık eksikliğidir. Çok şeye sahibiz ama az şeyin farkındayız. Zamanımız var ama zamanın kıymetini bilmiyoruz. Üç Aylar, işte bu unutkanlığa karşı gelen güçlü bir uyarıdır.
Zaman Akıyor, Biz Neredeyiz?
Günler hızla geçiyor. Sabahlar akşam oluyor, aylar yıllara karışıyor. Bir bakıyoruz, “yarın yaparım” dediğimiz şeyler geçmişte kalmış. İnsan çoğu zaman ömrünü yaşadığını sanıyor ama aslında oyalandığını fark etmiyor.
Üç Aylar bu yüzden değerlidir. Çünkü insanı zamana değil, hayata döndürür. “Bugün ne yaptın?” sorusundan önce şu soruyu sordurur:
“Nasıl bir insan oldun?”
Bu aylar, kendini sürekli erteleyen insan için bir uyanma alarmıdır. Kırmadan, ürkütmeden ama ciddi bir şekilde… “Her şey yolunda mı gerçekten?” diye sorar.
Bir Arınma Fırsatı
Üç Aylar, kusursuz olmak için değil; samimi olmak için gelir. Kimse hatasız değil. Kimse tertemiz bir geçmişe sahip değil. Ama herkesin temiz bir sayfa açmaya ihtiyacı var.
İşte bu aylar, o sayfanın başına geçme zamanıdır.
Kalpte biriken öfkeyi azaltmak için
Dilimize yerleşen sertliği yumuşatmak için
Hayatımıza sızan savurganlığı, aceleciliği, hoyratlığı fark etmek için
“Ben” demeyi biraz azaltıp “biz” demeyi çoğaltmak için
Üç Aylar bir davettir:
Daha merhametli olmaya…
Daha adil olmaya…
Daha ölçülü yaşamaya…
Kandiller: Işıklar Sadece Gökyüzünde Değil
Bu ayların içinde bazı geceler vardır ki, insanın içini aydınlatır. Regaib, Miraç, Berat…
Ama bu geceleri değerli kılan şey takvimdeki yeri değil, insanda bıraktığı izdir.
Bir kandil gecesi, sadece uzun dualarla değil;
Bir hatayı terk etmekle,
Bir kırgınlığı bitirmekle,
Bir haksızlıktan vazgeçmekle,
Bir iyiliği ertelememekle de ihya edilir.
Belki de en kıymetli ibadet, insanın kendine dürüst olmasıdır o gecelerde.
Ramazan’a Doğru: Açlıktan Önce Doygunlukla Hesaplaşmak
Ramazan yaklaşırken herkes orucu konuşur. Ama asıl soru şudur:
Biz neye açız, neye tokuz?
Gözü doymayan bir zenginliğe mi?
Kalbi doymayan bir beğenilme arzusuna mı?
Hiç bitmeyen bir koşuşturmaya mı?
Ramazan, mideyi değil; vicdanı terbiye eder. İnsanı aç bırakmak için değil, insanı insan yapmak için gelir.
Üç Aylar, Ramazan’a hazırlanmanın sadece mutfakta değil, kalpte yapılması gerektiğini hatırlatır.
Küçük Ama Kalıcı Adımlar
Bu ayların en büyük tuzağı şudur: Her şeyi bir anda değiştirmeye çalışmak. Oysa en kıymetli dönüşüm, küçük ama devamlı olandır.
Günde birkaç dakika durup düşünmek
Bir kişiyi gerçekten dinlemek
Bir yanlışı fark edip savunmaktan vazgeçmek
Bir iyiliği sessizce yapmak
Bunlar küçük görünür ama insanı içeriden değiştirir.
Son Söz Yerine
Üç Aylar geldiğinde gökyüzü bize bir şey fısıldar ama aslında ses kalbimizin içinden gelir:
“Bu gidiş nereye?”
Bu aylar; korkutmak için değil, uyandırmak için gelir.
Yargılamak için değil, toparlamak için gelir.
Geçmişi silmek için değil, geleceği onarmak için gelir.
Belki de bu Üç Aylar’da yapılacak en büyük ibadet şudur:
Biraz yavaşlamak…
Biraz düşünmek…
Ve gerçekten değişmeye niyet etmek.
Çünkü bazen bir insanın kaderi, tam da böyle bir niyetle değişir.