Bir Köy Hikâyesi: Gündüzler’in Samimiyeti
...

Mustafa GENÇ
gencajans33@hotmail.com - 05326827509
Bir gün ofisimde otururken Gündüzler Köyü’nün muhtarı Mahmut Yel geldi. Sohbet arasında bana dönüp, “Kardeşim, bizim de bir haberimizi yap” dedi. Gözlerindeki içtenlik, sesindeki sıcaklık öylesine sahiciydi ki, “Neden olmasın?” dedim. İşte o cümleyle başlayan yolculuk, bize unutulmaz bir köy hikâyesi yaşattı.
Gazeteci arkadaşım Çetin Çetin ile birlikte yola koyulduk. Silifke’den çıkıp yaklaşık 50 kilometrelik bir yolculuğun ardından, bağların başladığı noktada karşıladı bizi muhtar. Yol boyunca uzanan yeşil bağlar, güneş ışıklarının altında parlayan salkımlar, adeta bir tablo gibiydi. Üzüm dalları arasında dolaşırken muhtar gururla, “Burası Ak üzüm, şurası Gök üzüm…” diye anlattı. Sözleriyle toprağa duyduğu sevgiyi, emeğe duyduğu saygıyı hissettirdi.
Bağların gölgesinde köy kadınları sacın başına geçmişti. Odun ateşinin üstünde pişen bazlamaların kokusu etrafa yayılıyordu. Yüzlerinde doğallığın ve samimiyetin ifadesi vardı; yorgun ama mutlu, sade ama güçlü… Hemen ikramlarda bulundular. Çaylar, sıkmalar, börekler, tatlı bir telaşla önümüze serildi. O an fark ettim ki, onların asıl ikramı yemekleri değil, gönüllerindeki cömertlikti.
Birazdan İlçe protokolü de toplandı: Kaymakam, emniyet müdürü, tarım müdürü, belediye başkanı… Hep birlikte aynı sofrada, köylü kadınların pişirdiği bazlamaları yedik, çaylarımızı içtik. Şatafat yoktu ama samimiyet vardı; resmi ceketlerin, ünvanların ötesinde herkes aynı sofranın misafiriydi.
Ayrılırken, muhtarın talimatıyla sandıklara üzüm doldurup verdiler. “Evinize çocuklarınıza götürün” dediler. Hediyenin büyüklüğü değil, içtenliği kıymetliydi. Üzüm tanesi gibi gönülleri vardı köylülerin; her biri ayrı bir tat, ayrı bir güzellik…
Yola devam ettik. İki üç kilometre sonra köyün içine vardık. Daha girişte bizi bir manzara karşıladı: küçük, mütevazı ama dolup taşan bir bakkal dükkânı. İçeride yok yoktu… Kıyafetten ayakkabıya, kuru gıdadan meyve-sebzeye, çaydanlıktan çıt teline kadar ne ararsanız bulunuyordu. Ama asıl “zenginlik”, bakkal amcanın yüzündeki samimiyetti. Çizgilerle dolu yüzünde kocaman bir gülümseme, dilinde “Hoş geldiniz” sözü vardı. Köy yumurtası dikkatimizi çekti "kaç lira tanesi" dedik, hemen hazırlarım dedi fiyatı önemli değil siz misafirsiniz, Tazesin 30 tane köy yumurtası koydu poşete. Sonra çay ikram etmek istedi.
Teşekkür edip köy kahvesine yöneldik. O da “Kömür çayı için, çok güzeldir” diye ısrar etti. Köy kahvesine vardığımızda içeri yayılan soba kokusu, odun ateşinin çıtırtısı, demlenen çayın buharı bizi yıllar öncesine götürdü. Sanki 90’lı yıllardaydık. Çayın demiyle birlikte sohbet koyulaştı, kahkahalar karıştı dumanlara… Yüzlerde aynı ifade: doğallık ve samimiyet.
Gündüzler tam anlamıyla bir Yörük köyü… Bir zamanlar hayvancılık daha yoğun olan köyde artık göz alabildiğine üzüm bağları var. Tarlalar bağ olmuş, üzüm salkımları köylünün alın terine dönüşmüş.
Muhtarın bir hayıflanması vardı:
“Kaliteli üzüm yetiştiriyoruz, çok üretiyoruz. Bizi fark etsinler istiyoruz. Devlet kurumları bize destek olsun. Biz üretmeye devam etmek istiyoruz…”
Köyden ayrılırken aklımda tek bir şey kaldı: misafirperverlikleri, gönül zenginlikleri ve emeğe duydukları inanç. Gündüzler’de gördüğümüz tek şey üzüm değildi; biz, samimiyetin ve doğallığın hâlâ yaşadığı bir köy bulduk.
Teşekkürler Gündüzler halkı, teşekkürler samimiyet .....