02 Mayıs 2025 - Cuma

Bir yolcu, İki bilet, Üçüncü bir yol...

Adam, bavulunu geceden hazırladı. Eşyalarını masanın üstüne tek tek çıkarıp koydu, Arkeolojik kazı yapmak için hazırlık yapan arkeolog gibi gerekli tüm alet edevat ne varsa titizlikle seçti, bir şeyin gözden kaçmasını, eksik olmasını ve planını bozmasını

Yazar - Fehmi Gildiroğlu
Okuma Süresi: 10 dk.
Fehmi Gildiroğlu

Fehmi Gildiroğlu

- 05054460758
Google News

 

Adam, bavulunu geceden hazırladı. Eşyalarını masanın üstüne tek tek çıkarıp koydu, Arkeolojik kazı yapmak için hazırlık yapan arkeolog gibi gerekli tüm alet edevat ne varsa titizlikle seçti, bir şeyin gözden kaçmasını, eksik olmasını ve planını bozmasını istemiyordu. 
Hatta uyuyup kalmamak için koltukta yarı uyanık vaziyette, kafalar planlarla dolu, gözleri hep hazırladığı eşyalarındaydı.

Zamanın nasıl geçtiğini takip edemiyor, saatin tik taklarını, yelkovanın dönüşlerini sayıyordu. Kalbinin atışları arttıkça ağrımaya başladığınıda hissetti.

Galiba vakit gelmişti, ani bir hareketle doğrulup kapının arkasındaki bavulu, önceden hazırlamış olduğu eşyalarının yanına getirdi, masanın üstündeki eşyaları bir daha süzdü. Yüzünde hafif bir gülümseme, kendi içinden muzipçe; herşeyi kusursuz bir şekilde ayarlamış olduğunu mırıldandı.

Birden heyecanlandı, sonra geçmeyen korkuyla sessiz ama süratli bir şekilde tüm eşyaları tek tek bavula yerleştirdi, artık çıkma vakti epey yaklaştı.

Sabah oldu olacak, güneşin doğma vakti yaklaştı. Ayaklarının ucuyla şöyle evi birdaha kolaçan etmek istedi sonra vazgeçti.

Kalbinin sesinden yıllardır kahrını çeken fedakâr eşinin uyanmasından korktu, uyanırsa herşey boşa gidecekti,  neyse eşi huzurlu bir şekilde uyuyor, çocuklar da geç vakte kadar sohbet edip oyun oynadıktan sonra, her şeyi olduğu yerde bırakıp odalarına çekilmiş, herkes kendi yatağında sere serpe yatmakta. 

Odanın içinde belki on, belki daha fazla adım atarak eksik bir şeyler kalmasın diye düşünüp,  bavulu ve kapıları son defa kontrol etti.

Nihayet aile bireylerinin tuvalete gitme, dolaptan  birşeyler aşırma, su içip yatma ihtimalleri de ortadan kalktı.

Evde derin bir sessizliğin hâkim olduğu böyle bir geceden sonra öğleye kadar kimsenin gittiğinden haberinin olmayacığını düşünerek biraz rahatladı.

Ayrılış vakti, daha önceki ayrılıklarda yaşamadığı bir duygunun bir hüznün oluşmasına sebep oldu. Çünkü görevi gereği sık sık böyle ayrılıkları hep yaşıyordu. Evde bulunan herkeste buna alışıktı. 

Ancak bu günkü onlara benzemiyordu, suçluluk, heyecan duyguları birbirine iyice karıştı.

Birden gözlerinde nemlenme başladı, hiç böyle bir duyguyla karşılaşmamış, ürkek ve heyecanlı tavrını bastırmakta epey güçlük çekiyordu.

Çaydanlığın ibiğinin altından ince ince sızarak akan çay gibi yaş süzüldü gözlerinden. 
Akan yaşların, ince bir leke bıraktığını hissetti yanaklarında. Lavaboya gidip yüzünü yıkamayı denedi, sonra ondanda vaz geçti. 

Ya o esnada kırk yıldır aynı yastığa baş koyduğu sevgili eşiyle karşılaşsaydı, yada çocukların biriyle yüzyüze gelseydi, işte o zaman her şey boşa gidercekti.

Kararını değiştirmekten korktu ve bavulunu alıp süratle evden çıktı. Kapıyı kapattığından bile emin değildi artık, kafada bir sürü düşünceler.

Evin önündeki arabaya yöneldi sonra vazgeçti, arabayla nereye gidecekti ki, nereye bırakacaktı. Zaten arabayı eşi de kullanmıyor muydu?

Cadde boyunca yürüdü, sağa sola bakarak, ne güzel bir mahalle diye düşündü. Çocukluğu, anne ve babası, kardeşleri bir bir gözünün önünden geçti sonra sevdiği kız, yani şimdiki eşi.

Sonra da gülümsedi ne güzel bir hayatı vardı.
Her gördüğü nokta,  geçmişteki başka bir hatırayı canlandırıyordu. Sanki daha önce okuduğu güzel kitaptan hikâyeler vardı içlerinde, konular konuları takip ediyor, ondan ona geçiyordu.

Zaman nasıl geçti anlayamadı, nihayet dolmuş son durağına gelebilmişti. Dolmuşu görünce biraz daha hızlandı, onu da kaçırmaktan korkuyordu. 
Zaten hayatında hep böyle şeyler olmamış mıydı?

Dolmuşa bindi, oh be! En güzel yerde boşmuş diye arka sol tarafa kapının arkasına ilişiverdi. Bavulunu ayaklarıyla düzeltti. Yüzünde tuhaf bir mutluluk oluştu, gideceği yeri ve yapacaklarını düşündü. 

Biran  kendisini; ipini koparan taya benzetti yâda çocukluğunda oynadığı kuzulara; çayır çimene dalacak, sıçraya sıçraya oradan oraya koşacaktı nerdeyse.

Nihayet bir ses ''gidelim mi artık? gelecek olan gelirdi şimdiye kadar, dünde kimse yoktu neyse bu hafta nöbet bende''
“Tamam, kaptan” diyebildi adam. Sağına soluna baktı hakikaten dolmuşta bir şöför birde kendisi başka da kimse yoktu.

Bavulunu boşa sıkıştırmıştı yanına, az iteledi, sonra tekrar geri çekti. 
Sonra da “günaydın kaptan” diyebildi.

Konuşacak birini bulan kaptan; “günaydınlar efendim” dedi uzatarak. Sonra hikâyeler,

İki gündür uyku yok, üç gün daha böyle, kahvaltı bile yapamıyorum dokuza kadar, sonra bir çay bir simit. Arabayı öğlen teslim ediyorum, akşama kadar yat yatabilirsen çocuklar okulda hanımın arkadaşları, zırt pırt kapı zilinden uyuyabilirsen ne ala. 

Hemşerim pardon başını ağrıttım bu saatte yolculuk ne tarafa? diyebildide adam, cevaba gerek görmeden, sizi bu satlerde hiç görmezdim, neyse özür diliyorum, Buyurun geldik otogardayız..

Adam şaşırdı, sağa sola baktı havaalanına gidecektim ya neyse der gibi içinden mırıldanarak indi arabadan. Şaşkın şaşkın yürüyor bir taraftan da düşünüyordu ki, sesler onu kendine getirdi.

-Adana var mı? Adana kalkıyor
-İstanbul, İstanbul hemen gidiyor.
-Hemşerim nereye yolculuk? Gel gel bir iyilik yaparız.
-Adana kırk olur sana bak, bu saatte hiç bir yerde İstanbul bulamazsın.
-Gel abim gel gel, abime bir İstanbul ver pencere kenarı olsun.

Adam çaresiz, denileni yapacak, yapmak zorunda, adamı zorla İstanbul’a gönderecekler,  50 lira uzattı,  para üstünü ceketin yan cebine attı, otuz beş liraya İstanbul bileti ohhh..
-Abi şu beş lira da sizin hayırlı yolculuklar.

Saat daha yediye gelmemiş, bilet dokuzda, çaresiz bekleme salonuna doğru yol aldı, boş bir yer buldu oturdu, gerçi akşamdan kalanlardan, evsiz yurtsuz olup ta buralarda barınanlardan yer bulmakta pek kolay olmadı. Her tarafta bunlardan çok insanlar vardı, en kötüsü de kokudan durmak mesele. Kendi kendine buraya nasıl geldiğini, bu duruma nasıl düştüğünü hatırlamaya çalıştı.

Nihayet adamın kendine sattığı bilet aklına geldi, isim kendisine ait yolculuk İstanbul’a ne alakası varsa, sonra cüzdandaki uçak biletini hatırladı, eline alıp uzun uzun baktı uçak biletine, üzerinde kendi adı yazıyordu, 
İstanbul Atatürk Havalimanı-Sydney Kingsford Smith Havalimanı, sonra kendi kendine güldü belki de kaderin cilvesi buydu.

Zaman nasıl geçti bilinmez, tatlı bir uyku geldi gözlerine, az bir kestirmek her halde iyi gelecekti, Bir rüya, bir gülümseme yüzünde...

Bir temizlik görevlisi koşarak polis noktasına vardı.
-Memur bey, memur bey şurada iki gündür uzanmış yatan bir adam var, adamda soluk ve canlılık emaresi gözükmüyor.

Polis otogarın sağlık ekibini çağırdı birlikte adamın yanına gittiler.
Doktor ''Bu adam öleli çok olmuş, bir ambulans çağıralım üzerinde hiç bir belge tanıtıcı kimlikte yok, elinde sadece iki adet bilet var, ikisi de aynı isme ait, başka da hiç bir eşya yok”

Ambulans geldi, adamı en yakın hastaneye götürdüler. Acil doktoru, tutanakları istedi, İki üç eşyasını bir torbaya doldurup, cenazenin yan tarafına koydu. Cenazeyi inceleme yapmak ve savcıyı beklemek üzere bir odaya aldılar.

Savcı, doktorlarla beraber cenazeyi incelemeye başladı. Adamın yüzü açılınca, savcı bir tuhaf oldu, bir sandalyeye oturdu bir su rica edim diyebildi. Savcı suyu içince biraz kendine gelebildi. Savcının bu hareketleri orada bulunan herkesin dikkatini çekmişti. Sonra biraz rahatlayınca,

-Doktor hanım kimlik bilgileri falan yok muydu bu vatandaşın? Sonra raporları istedi; Otogarda ve Hastanede düzenlenen raporları inceledikten sonra telefonunu eline aldı birkaç isim mırıldandıktan sonra “en iyisi yengemi aramak” diye düşündü.

-Günaydın yenge, abim evde mi?
Kısa bir suskunluk
-Üç gündür yok mu?
-Nereye gider! Bu hafta izinliyim demişti bana.
Fazlada konuşamadan, “yenge sonra görüşürüz” deyip telefonu kapattı.

Torbadaki belgelerden başka bir şey de yoktu ama abisi olduğu da kesindi artık. Görevi gereği metin olmak zorunda olduğunu düşündü. Havaalanını aradı, Emekli kurmay albay pilot abisi, Kamuran Polat'ın bu hafta uçuşu yokmuş ve bir ay izin almış. Tatil planlarını anlatmış arkadaşlarına. 

Yıllardır operasyonlardan, Ülkemizdeki ve çevremizdeki olaylardan çok sıkılmış strese girmiş, Dinlenmeye ihtiyacım var demiş, abisinin çok hassas bir ruha sahip olduğunu biliyordu ama bunları kendisi ile hiç paylaşmadığı için de çok üzüldü.

Bir kaç dakika müsaade istedi yanındaki ekipten, biraz yalnız kalmak ona iyi gelecekti. Sonra durumu nasıl olsa anlatacaktı yengesine, yeğenlerine.

Sonra güçlükle kendini toparlayabildi, 

-Yenge seni Gazi Hastanesinde bekliyorum,
-Hayırdır!
-Gelince görüşelim.

Hayat iki bilet, tek bir yolcu, 
Üçüncü bir yol var aslında...

Sevdiklerimizi ihmal etmeyelim...

Sağlık ve huzur içinde yaşamanız dileğiyle 
Hayırlı cumalar.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.